Vessel.

 

Uyandım. Bir anlığına da olsa nerede olduğumu anlayamayacak kadar uykuluydum ama uyanmıştım işte. Yanımda duran kovaya doğru uzandım ve içindeki suyu çarptım yüzüme, o beni birazcık da olsa uyandırmıştı. Ağzım, sanki dışkı yemişim gibi kokuyor ve hissettiriyordu. Burun deliklerimden soldaki kapanmıştı, nefes alırken zorlanıyordum. Ayağa kalktım ve bu yıkık dökük evin banyosunda kalan son şey olan kırık aynadan kendime baktım. Artık grileşmiş, kirli ve uzun saçlarım, gür ve gri sakallarımla birlikle yüzümün neredeyse her tarafını kaplıyordu. Göz altlarım, tıpkı bir rakununki gibi simsiyahlardı, yüzümün her yanından yorgunluk akıyordu. Koyu kahverengi deri ceketim, yılların izlerini üzerinde taşıyordu. Ceketimin altındaki tişörtüm o kadar kirliydi ki, bir zamanlar beyaz olduğunu bilmesem yalnızca görerek onun beyaz olduğumu anlayamazdım. 

Beni buraya kimin koyduğunu hatırlamam uzun sürmemişti. Bunu size anlatabilmek için öncelikle kendimi biraz tanıtmam gerekiyor. Bu düşündüğünüz kadar kolay olmayabilir, zira ben düşündüğünüz kadar sıradan ve anlaşılabilir bir kişiliğe sahip değilim. Bunu kendimi övmek amacıyla söylemiyorum, tam aksine, çoğu zaman olduğum insandan nefret ettim ve keşke diğer insanlar gibi olabilseydim diye düşündüm. Şu anda neden hayatıma değer verdiğimi dahi anlamıyorum aslında, fakat bunun da üzerimde olan bu lanet özellikten ibaret olduğunu düşünüyorum. 

Öncelikle kendimle ilgili kesin olan gerçeklerden başlayayım o zaman; adım Vessel, hayatımın büyük bir dönemi boyunca kiralık katil olarak çalıştım ve üzerimde beni sürekli değiştiren bir lanet var. Bu üç kesin gerçeği açıkladıktan sonra kendimle ilgili kesin olmayan şeye geçmeme izin verin. 

Doğumumdan önce annem, mahallesinde yaşayan bir yaşlı kadınla ne olduğunu asla bilemeyeceğim bir konuda tartışmış, hatta tartışmaları bir noktada kavgaya varmış. Bu yaşlı kadın, anneme ondan doğacak ilk çocuğun öldürdüğü her insanı üzerinde taşımasını lanetlemiş. Annem o sırada bunu ciddiye almamış tabii, kim kafası hafif uçuk yaşlı bir kadının lanetlemesini ciddiye alır ki? Elbette ilk yıllarımda böyle bir şey gerçekleşmediği için normal olarak bunu hatırlamaya bile tenezzül etmemiş kimse. Ben de başımda böyle bir şey olduğunu on sekiz yaşıma dek bilmiyordum.  

Lisedeyken aptalca kararlar almaya başlamıştım. Doğru arkadaş grubunu seçmemekle başlayan bu kararlar dizisi, daha sonrasında sigara içmeye başlamak, yanlış insanlardan borç para almak, şimdi düşündüğümde değmez dediğim bir kadına bütün bu parayı kaptırmak ve o yanlış insanların bana verdikleri borç parayı geri istemeleri sonucunda benden öldürmemi istedikleri bir kişiyi öldürmeye dek vardı. Bu kişiyi öldürdüğümde, ilk defa bu lanet devreye girmişti ve bunun farkına annem bende bir değişiklik olduğunu söyleyene dek anlayamamıştım. İlk başta bunun vicdan azabından kaynaklanan bir şey olduğunu zannetmiştim, fakat aynı kişiler bana başka bir kişiyi öldürmemi söylediklerinde bunu soğukkanlılıkla kabul etmem beni bile şaşırtmıştı. O zaman öldürdüğüm ilk kişinin nasıl biri olduğunu sordum ve bana söyledikleri içerisinde bir cümle, gerçekten bana ne olduğunu anlamamı sağladı: 

“Sen bu camianın en soğukkanlı katilini öldürdün oğlum!” 

O katilin soğukkanlılığı kişiliğime yazılmıştı, o zaman bunun nasıl olduğunu bilmiyordum tabii. Aileme bununla ilgili bir şey bilip bilmediklerini üstü kapalı bir şekilde sorduğumda bana bu laneti anlattılar. Bunu anlattıktan sonra da lanetin etki etmeye başladığını anladıklarından beni polise vermekle tehdit ettiler, bunu söylediklerinde ikisini de öldürüp evde değerli olan ne varsa alarak kaçmıştım. Kaçtığımda, annemin korkaklığı ve babamın öfkesi bana geçmiş ve üzerimde olan o soğukkanlılık tamamen gitmişti. Fakat bir defa o katili öldürdüğüm için sokaklarda namım olmuş, sığındığım kim varsa bana iş vermeye başlamıştı.  

İlk başlarda bu değişiklikler beni gerçekten de kötü etkiliyordu, fakat zaman içerisinde kendi gerçek kişiliğime odaklanmayı ve bu değişikliklerden etkilenmeden işimi yapabilmeyi öğrendim. Elbette kimse benim gerçek adımı bilemezdi, bu yüzden kendime uygun bir takma isim olarak Vessel’ı seçtim, zira hem bir araç, hem de bir kaptım artık. Başkalarının cinayetleri için bir araç ve başkalarının kişilikleri için bir kap. 

Yıllar öncesinde kaldı tabii ki bütün bu olaylar, birilerini öldüre öldüre geçirdiğim onca yıl ve sürekli değişen bu kişilik, artık beni yormaya başladı. Uzun bir süre bu işi bırakabileceğimi dahi düşünmüyordum ama aldığım en son iş, bu konuda değişmeme neden oldu. Zira daha önceki işlerimin aksine, öldürdüğüm en son kişi bir hırsız veya bir katil gibi alelade bir suçlu değil, aksine hayatı boyunca bir karıncayı dahi incitmemiş, iyiliksever bir öğretmendi. Bana işi veren mafyanın gözünü diktiği bir özel okulun müdürü ve sahibiydi. Bu mafyanın yıllar boyunca ettiği bütün tehditlere ve yaptıkları bütün saldırılara karşı başarıyla direnmiş ve okulunu onlara teslim etmemişti. Özel okul dediğime de bakmayın, okul çoğu öğrencisini ücretsiz okutur, hatta onlara rahatça yaşayabilmeleri için yurt ve burs imkanı verirdi. Öğrencilerin birçoğu, ilginçtir ki o mafyanın ve benzeri çetelerin yetim ve öksüz bıraktığı çocuklardı. O öğretmen, o çocukları bu suçluların eline düşürmemek için elindeki bütün imkanları kullanmıştı. 

Onu evinde yakalamıştım. Bana anlattıkları gibi bir suçlu olmadığını onunla ilk karşılaşmamda anlamıştım ancak yine de kendimi durduramadım. Ondan önce aynı mafya bana sürekli olarak azılı katilleri öldürtmüş ve beni iyice onlara benzetmişti. Önümde duran adamı gerçekten de kurtarmak istiyordum ama artık yapamazdım, kontrolden çıkmıştım. Karşımda korkusuz ama tedirgin duran adam bana sadece “Yapma.” diyebildi.  

Ne kadar cesur olursanız olun, size dayanan namluyu gördüğünüzde içinizdeki en basit ve en derin içgüdü harekete geçer: Ölüm korkusu. O korku sizi bir anda sarar ve ölmemek için yapabileceğiniz her şeyi yapmak istersiniz. İşte o korkuyu öğretmenin gözlerinde gördüğümde bir anda bütün kontrolü kaybettim. Ona sadece “Bunu senin için en acısız şekilde yapacağım.” diyebildim ve gözlerimi kapattım. 

Gözlerimi açtığımda ağlıyordum. Öğretmen ölmüştü, onu başına bir el ateş ederek öldürmüştüm. İçim vicdan azabı ve kendime duyduğum bir iğrenme ile dolup taşıyordu. Silah o anda elimden düştü, ellerime korku ile bakıyordum. O anda, bir daha asla bunu yapamayacağımı ve bu vicdan azabından asla kurtulamayacağımı anlamıştım. Silahın üzerinde parmak izim yoktu, eldiven takmıştım zira, bu yüzden silahı orada bırakıp hemen kaçtım. O işin parasını dahi almadım, elimde olan para ile ülkeden kaçıp başka bir ülkeye yerleştim. Kimsenin beni bulamayacağını, hayatımın sonuna dek bir çiftçi olarak birazcık dahi olsa huzur içinde yaşayabileceğimi sanmıştım. 

Yanılmışım. 

Şimdi bu garip odada, beni buraya getirmiş olanların kim olduğunu anlamanın verdiği korku ile duruyordum. Bana en son işimi veren mafya, nasıl olmuşsa beni bulmuş ve buraya kadar getirmişti. Bu düşüncelerin içindeyken bana doğru yaklaşan ayak seslerini duydum ve kendimi toparladım. Birkaç saniye sonra kapı açıldı. 

İçeri beş kişi girdi. İlk dördü, belli ki basit korumalardı. Üstlerinde siyah eşofman takımları, bellerinde birer tabanca ve bir kulaklarında kablosuz kulaklıklardan vardı. Sakalsız yüzlerinde sadece belli belirsiz bir gerginlik vardı. Beşinci kişi ise, elektrikli bir tekerlekli sandalyeyle gelmişti. Üzerinde pahalı ve özel kesim olduğu anlaşılan siyah bir takım elbise vardı. Bu takım elbise, beyaz bir gömlek ve siyah deri ayakkabılarla tamamlanmıştı. Sol elinin işaret ve yüzük parmaklarında birer büyük değerli taşlı altın yüzük vardı. Sağ elinin bileğine ise pahalı bir altın kol saati takılıydı. Adamın yüzü, onu en son gördüğüm tarihten beri on yıl yaşlanmış olsa da aynıydı.  

“Beni bulmaman için ülke değiştirdim, kimliğimi gizledim ve dikkat çekmeden yaşamaya çalıştım.” dedim kızgınlıkla, Bulunmak istemediğimi anlamadınız mı?” Mafya babası, artık kırçıllaşmış sesiyle bana “Neden öyle kaçtın ki?” dedi, sanki iki gün önce kaybolmuş çocuğuna söyler gibiydi bu sözleri, “Bizden ödemeni bile almadan öylece gittin. Seni bulmamız bile yıllarımızı aldı Vessel.” 

“O paraya asla dokunmam, dokunamam!” dedim, sesimdeki öfke beni bile şaşırtmıştı, “Bana, size bunu asla yapmayacağımı söylememe rağmen masum bir insanı öldürttünüz! O paranın üzerinde masum bir öğretmenin kanı var!” Bunu dememle birlikte korumalardan biri suratıma okkalı bir tokat vurdu.  

Vessel, senin olayı bundan daha çabuk kavrayacağını düşünmüştüm.” dedi lider, sesinde hayal kırıklığı vardı “Bunları sana öldürdüğün öğretmen mi söyletiyor koçum? Seni tanımadığımızı mı düşünüyorsun? Sen ki, öldürdüğü herkesten bir parçayı üstünde taşıyan avcısın oğlum, biz en son işin için sana neden diğer canavarları kurban ettik sandın?”  

Söyledikleri doğruydu, ta o zamandan beri benim kim olduğumu ve lanetimi çok iyi biliyorlardı. Beni en iyi tanıyan müşterilerim her zaman için onlar olmuştu. Benim gibi bir katili kaybetmeleri onlar için çok kötü olurdu, bu yüzden de on senedir peşimdelerdi ve sonunda beni bulmuşlardı.  

Ben bu düşüncelerin içine dalmışken adamlardan biri belinden bir silah çıkardı ve bana doğru uzattı. Onun uzattığı silaha bakarken lider bana son görevimin detaylarını anlattı: 

“Dinle Vessel. Eğer sana vereceğim son görevi yaparsan buradan özgür, zengin ve rahat bir biçimde ayrılabilirsin. Öldüreceğin son bir kişi var, bu işten sonra bir daha asla senin peşinde kimse olmayacak. Bu işten sonra, hiçbir şekilde sana dokunulmayacak. Bu işten sonra, kendi vicdanınla başbaşa kalabilir, eğer mümkünse yeniden huzuru bulabilirsin. İşin çok basit.” Yavaşça titreyen elini kaldırdı ve bir silah gibi yapıp kendi başına dayadı. “Beni öldüreceksin.” 

Bunu duyduğum gibi bütün vücuduma bir soğukluk gelip geçti. Karşımda, belki de bu dünyanın en kötü insanlarından biri gelmiş, bana tam anlamıyla onun yerine geçmemi söylüyordu, daha doğrusu bunun için beni zorluyordu. Kişiliğim ne olursa olsun, kim olursam olayım buna verecek yalnızca bir cevabım vardı, zira bunun yalnızca bir cevabı olabilirdi. 

“Hayır.” dedim kararlı bir sesle, “Bana istediğinizi yapabilirsiniz, hiçbir şey bana istediğiniz şeyi yaptıramaz.” 

Lider bunun üzerine sadece gülümsedi. Gülümsemesinde hiçbir iyilik emaresi yoktu, o anda karşımda duran insanın yaşlı bir adam değil de şeytanın ta kendisi olduğuna bütün kalbimle emindim. Sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca, hiç kimse hiçbir şey demedi. O kadar derin bir sessizlik vardı ki ortamda, liderin hırıltılı nefes alışverişini duymakla kalmayıp hissedebiliyordum. Her ne olursa olsun, bu sessizliği bozmak dahi istemiyordum. Elbette, doğal olarak sessizlik bozuldu.  

Vessel, oğlum.” dedi lider, “durumu düzgün bir biçimde anladığını sanmıyorum. Gerçekten beni öldürmen gerekecek, yoksa sonsuza dek acı ve vicdan azabı çekerek yaşayacaksın. Şu anda büründüğün kişilik, seni bu sefil ve işe yaramaz hale getirdi. Bunda benim de suçum var elbette, sana o sümsüğü öldürtmemeliydim ama o sırada elimde senden daha iyisi yoktu.” Hırıltılı ve derin bir nefes alıp verdikten sonra sözlerine devam etti: 

“Buradan beni öldürerek çıktığında, her şeyimi sen alacaksın. Görevimi, servetimi, gücümü, kudretimi ve elbette ki kişiliğimi... Seni içten yiyen bu vicdani yükten sonsuza dek kurtarmak istiyorum, anlamıyor musun Vessel? Buradan çıktığında, eskisi gibi basit bir tetikçi olmayacaksın. Buradan çıktığında, öldürdüklerinin ardından vicdan azabı çeken bir hilkat garibesi değil, gözü kara bir lider olacaksın. Bunu yapabilmek için canımı vermem gerekirse, seve seve veririm.” 

“Öldürttüğün adam hakkında bir gram bilgin yok.” dedim, içimde inanılmaz bir öfke yükseliyordu “O, senin asla olamayacağın biriydi. Senin aksine merhametli, gözü pek, cesur ve vicdanlıydı.” Söylediğim her kelime, bir diğerinden daha yüksek çıkıyordu. “Senin aksine, o gerçek bir kahraman, gerçek bir liderdi! İstediğimizi yapalım, ne sen, ne de ben asla onun gibi olamayacağız! Bu yüzden asla seni öldürmeyeceğim.” Ona son bir kez baktım ve “Buradan benim çıkmamın tek yolu var: Ceset olarak.” dedim. 

Lider son bir defa bana baktı ve sıkıntı dolu bir sesle “Peki.” dedi, “Bağlarını çözün ve dediğini yapmasına izin verin.” Adamlar bağlarımı çözdü, iki kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı ve elime silahı tutuşturdu. “Hadi!” dedi lider, yüzünde yine o şeytani gülümseme vardı, “Hadi yap da görelim!” 

Silah elimdeydi şimdi, soğuk ve ağırdı. Daha önce elimde çok silah olmuştu, buna alıştığımı düşünüyordum ama şu anda bunların hepsi daha önce var olmamışçasına yoktu. Sanki hayatımda ilk defa elime silah almıştım, sanki o meşhur kiralık katil ben değildim. Sanki o öğretmenin kişiliği, geçen son on yılda bende öyle bir kök salmıştı. Ben kesinlikle eski Vessel değildim, bunu bu silahı elime aldığımda anlamıştım. Bu aydınlanma sırasında, liderin neden şeytanca gülümsediğini anlamıştım. 

“O öğretmen her şeyi yapabilirdi, ancak asla kendi canına kıyamazdı.” dedi lider, yüzündeki ifade ve sesi onu bir insandan öte, kötülüğün ta kendisine çevirmişti. “Öğretmenin eline de böyle silah vermiştim, o da senin gibi böyle kalakalmıştı. Onun için birini öldürmek zaten asla yapamayacağı bir şeydi, üstüne üstlük insanın içinde olan o hayatta kalma içgüdüsü de eklenince onun kendini öldürmesi imkansızdı. Bu yüzden onu sana öldürttük, sen oradan çıktıktan sonra da senin orada olduğuna dair bütün izleri silip ölümüne intihar süsü verdik. Gerçi sen de çok iz bırakmamıştın zaten, temiz iş çıkarmıştın sağ olasın. Neyse, daha fazla seni tutmayayım, hadi kendini öldür bakalım!” 

Elimdeki silah daha da ağırlaşmıştı. Haklıydı, bunu gerçekten de yapamazdım. Lanetimi öğrendiğim ilk günden beri öldürmeyi düşünmediğim tek kişi bendim. O öğretmen olmasaydı, yine de kendimi öldüremezdim. Bunun üzerine, içimde bir şeyin yükseldiğini hissettim. Silahın lidere doğru yönlendiğini gördüm, fakat bunu isteyerek mi yapıyordum, yoksa içimde başka bir güç mü bana bunu yaptırıyordu, bundan artık hiçbir şekilde emin olamıyordum. Gözlerimin yaşardığını hissettim, bedenim hafifliyor fakat zaman ağırlaşıyordu. Parmağımı tetiğe götürdüm ve o andan sonraki her şey buğulu bir görüntü aldı. 

Kendime geldiğimde, bir arabadaydım. Yanımda ve karşımda az önceki korumalar oturuyordu. Onu kesinlikle öldürmüştüm, fakat içimde hiçbir şeyin değiştiğini hissetmiyordum. Daha önceki katillerimde olduğu gibi keskin bir değişim yoktu içimde, onu öldürmeden önce neysem oydum. Arabanın camından dışarı baktığımda, hırpani elbiseler içindeki yaşlı bir kadının bana baktığını gördüm. Bunun ne anlama geldiğini anlamıştım sanırım, her ne olmuşsa lanetim artık etkili değildi. Olabilecek en güçlü adamın koltuğuna, olabilecek en iyi insan olarak oturacaktım. Bu, hayatımı iyi bir biçimde sonlandırabilmek için büyük bir fırsattı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaptanın Seyir Defteri: 21 Haziran 2023, Perşembe

Kabuk